15 ÖZEL KÖY |
Karyalılar, Milattan önce 11. yüzyıl ile 5. yüzyıl arasında Anadolu’nun güneybatı köşesinde üst düzey bir medeniyet geliştirmiş olan bir Anadolu kavimi. Bu bölgede kurdukları ilk ve önemli liman kenti ise Physkos, yani bugünkü adıyla Marmaris. Physkos, Karya dilinde “doğakenti” anlamına geliyor. Karyalılar kurdukları şehre bu ismi, çevresinde doğanın tüm güzelliklerini barındırdığı için vermişler. Marmaris’in çevresi bugün de Dünyanın en özel doğal alanlarından birisi. Bölgenin büyük bölümü milli park alanı. Çeşitli yasalarla uzun yıllardır koruma altında.Marmaris merkezi her ne kadar çağdaş bir kent haline dönüşmüş olsa da yanıbaşındaki doğal güzellikleri ve kırsal yaşam alanlarını görenler kendilerini “Yeryüzündeki Cennet”e gelmiş kabul ediyorlar. Marmaris çevresindeki 15 köy, bu Yeryüzü Cenneti’nin gerçek hazinesi. Topraklarının altında henüz el değmemiş binlerce yıllık tarihi saklayan, verimli arazilerinde Türkiye’nin en lezzetli sebze ve meyvelerini yetiştiren, dantel gibi koylarıyla Dünya denizcilerinin buluşma noktası olan 15 köy. Her geçen gün daha fazla yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği köylülerin neredeyse tamamı antik döneme ait kalıntılar barındırıyor. Loryma (Bozukkale),Kedrai (Sedir Adası), Hydas(Selimiye),Erine (Hisarönü),Castabus (Pazarlık), Thyssanos(Söğüt), Phoenix (Taşlıca), Bybassos (Orhaniye),Euthenna ve Amnistos (Karaca), Syrna (Bayır) ile Nimara (Adaköy) asırlar öncesinden günümüze miras kalan izlere sahip. Bölgede bastığınız her toprak parçasının üstünde binlerce yıl önceden başlayarak sırasıyla Karya, Yunan, Mısır, Asur,İyon, Pers,Makedon, Suriye, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinden insanların adım attığını düşünmek farklı bir heyecan yaratıyor. Yılın en az 300 gününü güneşli geçiren, kış aylarında ılık ve yağmurlu bir iklim yaşayan 15 köyde organik tarım yapılıyor. Sebze ve meyvenin en doğalı, en lezzetlisi yılın 12 ayı boyunca köy kahvaltılarında, öğle ve akşam yemeklerinde masanıza geliyor. Dünyaca ünlü Marmaris çam balı da yine bu köylerde üretiliyor. “Mavi Yolculuk” turlarının ortaya çıktığı koyların kenarında kurulu köyler her yıl tekneleriyle gelen Dünya ünlülerini de ağırlıyor. Küçük ama ihtiyaca cevap verebilecek tesislerin bulunduğu koylar, yeşilçam ormanlarıyla türkuaz mavi suların iç içe olduğu çok özel yerler. Ege ve Akdeniz’in buluştuğu bu bölge, bol oksijeni ve düşük nem oranıyla da ömrü uzatıyor. Bugün Marmaris çevresinde 100 yaşına yaklaşmış ancak dinç ve çalışkan köylülere sık sık rastlayabilirsiniz. |
Akçapınar
Muğla’nın Ula ilçesine bağlıdır. Okaliptüs ağaçlarının tünel şeklinde sıralandığı yol köyün en önemli simgesi durumundadır. Ağaçlar, zamanın Muğla Valisi Recai Güreli tarafından 1939 yılında bataklığı kurutmak ve Gökova’dan Marmaris’e geçişi sağlamak amacıyla diktirilmiş. Uzun yıllar kullanılmış. Bugün, turist gruplarına özel olarak fotoğraf molası verilen bir “anıt yol” işlevini görüyor.
Köy, adını köyün içinden geçen pınardan almış. Göçlerle kurulmuş, geçmişi çok eski olmayan bir köydür. Doğal sit alanı içinde yer almaktadır. Bölgedeki diğer köyler gibi aynı zamanda Özel Çevre Koruma Alanları içerisindedir. Bu nedenle, imarlaşma oranı çok düşük kalmış.
Dünyaca ünlü Gökova Körfezi kıyısındaki köylerden birisi olmasına rağmen asıl geçimini turizmden değil, ama yine aynı körfezin bir başka zenginliği olan balıkçılıktan sağlar. Yine tarım ve hayvancılık turizm sektöründen önde gelir. Köyde yetişen tarım ürünleri arasında susam, narenciye çeşitleri, nar, avokado ve kivi bulunuyor.
Balıkçılığın ana geçim kaynağı olduğu köyde evlerde ve 2 restoranda deniz ürünleri ile yapılan yemekler öne çıkar. Balık buğulama, kalamar dolma, karides dolmanın yanı sıra bulgur pilavı, yoğurtlu biber, keşkek, kış aylarında tarhana çorbası ve turşu başı çeker.
Marmaris’e gelen veya ayrılan yolcuların uğrak yerlerinden birisi olan Akçapınar’ı en önemli ziyaret nedeni tost, ayran veya taze meyve suyu ile tatlandırılan kısa molalardır. Köyün bakkal ve marketlerinde satılan tarhana çorbası, reçel, turşu, bal, yağ, kuru ot, kurutulmuş gıda, pekmez, ezme, salça, tarhana, erişte, nar ekşisi, bulgur, zeytin, sabun gibi organik ürünler de ziyaretçiler için önem taşıyor.
Köy turizmini canlandırmak için muhtarlığın Akçapınar azmağını kano sporuna elverişli duruma getirme yolunda girişimleri var. Ayrıca rüzgâr sörfü ve uçurtma sörfü (kite surf) açısından yanı başındaki Akyaka beldesi gibi gelecekte tercih edilen bir yer olması bekleniyor. “Uzun Plaj” olarak adlandırılan plajı, henüz çok bilinmeyen, bakir kalmış haliyle ve kumsalıyla sakin bir yer arayanlar için önemli özelliklere sahip.
Kuşların göç yolu üzerinde bulunan Akçapınar’da “Kuş Gözlemciliği” son yıllarda ziyaretçi çeken bir turizm hareketi. Köyü en çok mesken tutan kuş türü ise leylekler.
Tarihi: Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın 1522 yılındaki Rodos Seferi geçiş yolu üstünde olan bu bölgede bataklık araziden ordusunun geçişi için çok sayıda taş köprü yaptırdığı biliniyor. Köprülerden geriye çok fazla bir şey kalmamış. Köy halkının çoğunluğu Toros yörüklerinden. Köyün adı resmi kayıtlarda ilk kez 1944 yılında anılmış.
Nüfus: 563 (2011 yılı)
Konut sayısı: 258
Okuma-yazma oranı: % 95
Görülecek yerler: Okaliptüslü yol, Uzun Plaj (uçurtma sörfü), azmak
Ana geçim kaynağı: Balıkçılık, tarım, hayvancılık, arıcılık
Bitki türleri: Kızılçam, okaliptüs
Hayvan türleri: Leylek, domuz, su kaplumbağası, yaban kazı, yaban ördeği, su lökleşesi, balık çeşitleri(lagos, sinarit, kefal, kalamar, karides)
Yol ve ulaşım: Marmaris’e 24 km, Muğla’ya 32 km uzaklıktadır. Marmaris-Muğla arasında her 15 dakikada bir karşılıklı yapılan seferlerle ulaşılabilir
Gökçe
İdari olarak Muğla’nın Ula ilçesine bağlı olan köy, Marmaris-Muğla karayolu üstünde, narenciye bahçeleriyle dikkat çeker. Gökova Körfezine bakan yamaçta; beyaz renkli, 2 katlı, kiremit çatılı yöreye özgü evler köye bir kimlik kazandırır. Komşu köyler gibi halkın kökeni Yörüklerdir. İlk yerleşim bugün “Eski köy” adıyla anılan güneydoğu yamacında bulunuyor. Burada yaşayan insanlar uzun yıllar hayvancılıkla uğraşmışlar, yazın yaylalarda, kışın köyde bulunmuşlar.
Yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte tarımla uğraşmaya başlanmış.1992-93 yıllarında yerleşim alanı genişlemiş ve köyün nüfusu hızla artmış. Bugün köydeki hane sayısı 600 civarında. Asıl geçim kaynağı tarımdır. Narenciye, arıcılık, hayvancılık köy halkının yaşam temelidir. Yılın 12 ayı yol kenarında bulunan restoran ve marketlerde taze portakal suyu içmek mümkün. Köyde üretilen çam balı da yine yol kenarında tezgâhlarda satışa sunulur. Yaz aylarında köyün balıkçılarının günlük olarak yakaladığı balıklar da yine aynı şekilde yol kenarında satılır.
Gökçe köyünün Gökova kıyısındaki denizi, komşu Akçapınar köyü gibi rüzgâr sörfçülerinin uğrak yerlerinden birisidir. Köy içinde ise şu anda turizm amaçlı 5 villa yıl boyunca hizmet vermektedir. Köy merkezinden denize doğru doğa yürüyüşü yapacak olursanız mevsimine göre çok çeşitli kuş türü görme olanağına sahipsiniz.
Kasım-Mart ayları arasındaki narenciye mevsiminde altın sarısı portakal ve mandalina ağaçları arasındaki beyaz renkli köy evleri ise fotoğraf meraklıları için gerçek bir “Akdeniz” tablosu oluşturur. Yürüyüşünüz sırasında ya da aracınızla geçerken zaman yaratabilirseniz Marmaris-Muğla karayolu kenarındaki tezgâhlardan taze sıkılmış portakal suyu içebilir, gözleme yiyebilirsiniz.
Köyde özellikle kadınlar için el beceri ve halı kilim dokuma kursları sürekli olarak düzenlenmektedir. Köy düğünlerinin vazgeçilmezi “keşkek” burada daha fazla sevilir. Köy halkı arasında “Düğün ne zaman yapılacak?” yerine “Ne zaman keşkek yiyeceğiz?” diye sorulur. Kız isteme geleneksel olarak pazar veya perşembe günleri olur.
Tarihi: Köyün ilk yerleşimcileri olan Yörükler Teke yöresinden gelmişler. Bölgenin bir başka köyü Hisarönü’nden ve Denizli’nin Kozdağı’ndan da gelenler olmuş. Göçebe yaşamdan köy düzenine 1939 yılında geçilmiş. Ünlü seyyah Evliya Çelebi Marmaris’e gelirken buralardan geçmiş ve “Cennetin başlangıcı burası olsa gerek” diyerek sığla, buhur, çam ormanlarını anlatmış. İlk kurulduğu yıllarda adı asma çardağı anlamına gelen “Ferek”miş. 1989 yılında Gökçe ismiyle köy statüsü kazanmış.
Nüfus: 1328 (2011 yılı)
Konut sayısı: 600
Okuma-yazma oranı: % 99
Geçim kaynağı: Tarım, narenciye, balıkçılık, arıcılık
Görülecek yerler: Narenciye bahçeleri, plaj
Yol ve ulaşım: Marmaris’e 22 km, Muğla’ya 34 km uzaklıktadır. Muğla-Marmaris karayolu köyün ortasından geçer. Muğla-Marmaris arasında her 15 dakikada bir karşılıklı sefer yapan midibüslerle rahatlıkla ulaşılır.
Bitki türleri: Kızılçam, sığla, okaliptüs, bergamot, kekik, adaçayı, karabaş otu
Hayvan türleri: Yaban domuzu, tilki, bal arısı.
Çamlı
Doğa ve tarih kavramlarıyla ziyaretçilerini en estetik biçimde buluşturan, yeşilin en bol olduğu ve bölgenin en çok ziyaret edilen köylerinden birisidir. Kleopatra ve Antonius’un denize girdiği beyaz renkli kumsal olarak bilinen “Kleopatra Plajı” ile plajın üzerinde bulunduğu Sedir (Kedrai) Adasıköyden daha çok bilinen yerlerdir. Köy, çevresindeki çam ağaçlarının çokluğundan dolayı “Çamlı” adını almıştır. Köyün çevresine kurulduğu vadi ve ortasından geçen derenin iki yanında yeralan evler kuşbakışı bakıldığında dere kenarındaki çiçekleri andırır.
Çamlı Köyü, haftanın her günü otantik köy restoranlarında sunmuş olduğu köy kahvaltısı ve yemeklerle yurtiçinde ve yurtdışında iyi bir üne sahiptir. Sıcacık köy ekmeği, yörenin meşhur çam balı, tereyağı, gözleme, domates-salatalık, köy yumurtası ve “yoğurtlama” adı verilen yoğurtlanmış patates-patlıcan-biber kızartması yeşillikler içindeki restoranların en çekici menüsüdür. Köyün doğal ve lezzetli yiyeceklerinin tadına bakmak için yaz-kış hafta sonu yüzlerce kilometre uzaklıktan bile gelenler yemek sonrası köy içinde keyifli bir yürüyüş yapmadan turu tamamlamış sayılmazlar.
Çocuklu aileler için oyun alanı, köy hayvanlarını yakından tanıma, hatta ata binme olanağı bile sunan yeme-içme işletmeleri yılın her dönemi ilgi görür. Son yıllarda sayısı artan organik çilek bahçeleri de Marmarislilerin ve turistlerin çilek toplamak için ziyaret ettiği yerler. İster taze taze yiyin, isterseniz reçelini yapın ama bu mis kokulu çileklerin tadına bakmadan Çamlı’dan çıkmayın.
Köyün giriş yolunun hemen karşısında, Marmaris-Muğla karayolunun 12. kilometresi üzerinde Marmaris İçme Suyu Barajı bulunur. Baraj, tüm Marmaris bölgesinin 3 yıllık içme suyu ihtiyacını karşılayacak kapasitededir. Barajı besleyen derelerden birisi olan Gelibolu deresinde eskisi kadar olmasa da, denizden 5-6 kilometre içerilere kadar giren kefale ve levreğe rastlanır.
Çamlı Köyü gelenekleri de yaşatmayı başaran bir köy. Her yıl 5 Mayıs gecesi kutlanan Hıdrellez’de yaprak sarmaları, yufka kırması ve dolama tatlısı özenle yapılır. Her evde yapılan yaprak sarmalardan birisinin içine konulan çöp parçası kime çıkarsa ona şans getireceğine inanılır. Gün doğmadan önce çiğden yoğurt atılması ve kekik suyunun elde edilmesi köyün gelenekleri olarak asırlardır yaşamaktadır.
Köyün diğer ucu ise Gökova Körfezinde son bulur. Dünyaca ünlü Gökova, Çamlı köyünün en turistik yerlerini de barındırır. İnsanlarla köpekbalıklarının yan yana yüzdüğü Boncuk koyu bu özelliği ile yeryüzünün en ilginç doğal alanlarından birisidir. İnsana zarar vermek bir yana, insandan korkan “kum” köpekbalıkları yılın belli dönemlerinde üreme amacıyla Boncuk koyunda bulunurlar.
Köpekbalıklarının rahat üremesi ve nesli azalan kum köpekbalığının çoğalması amacıyla Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı çerçevesinde yürütülen kıyı koruma çalışmaları kapsamında koyun bir kısmı ziyaretçilere kapalı. Bu aylar dışında ise palmiyelerle süslü Boncuk Koyu berrak ve dinlendirici suyuyla Ege Denizi’nin en özel koylarından birisi olarak hizmet veriyor. Koy, özel mülkiyet arazisi olmasına rağmen sahibi tarafından ücretli olarak halka açık tutulmaktadır.
İncekum Plajı: Boncuk koyundan köy yönüne doğru giderken sol tarafa ayrılan yoldan ise bölgenin en güzel plajlarından birisine, İncekum Plajı’na çıkarsınız. Yaklaşık 1 kilometrelik yolun başında aracınızı park ederek traktöre bağlı çek çek ile plaja taşınıyorsunuz. Ya da Çamlı iskelesinden bineceğiniz tekneler ile deniz üzerinden de ulaşabilirsiniz. Plajda küçük bir kafeterya, tuvalet, duş, soyunma kabinleri var. İsteyenler yiyecek-içeceklerini getirerek piknik de yapabiliyor. “Marmaris’in Hawaii’si” olarak tanınan plajda çam ağaçlarının gölgesinde, incecik altın sarısı rengindeki kumların üzerinde dinlenebilir veya denize girebilirsiniz. Plaj, özel koruma bölgesinde bulunduğu için yalnızca 1 Haziran- 1 Ekim arasında ve akşam saat 7’ye kadar hizmet veriyor.
Sedir Adası ve Kleopatra Plajı: Köyün en turistik yeri ise kesinlikle Sedir Adası’dır. Antik dönemde Kedrai adıyla bilinen şehrin kalıntıları ada üzerinde görülebilir. Adaya Çamlı iskelesinden ve Akyaka beldesinden Nisan-Ekim aylarında günboyu teknelerle ulaşılabilir. Adanın plajı adını bir efsaneden alıyor. Bölge halkı, Romalı komutan Antonius’un, sevgilisi Mısır Kraliçesi Kleopatra için Mısır’dan beyaz renkli kumları bu plaja özel olarak getirttiğine ve iki sevgilinin burada birlikte yüzdüğüne inanıyor. Bu nedenle plaj yıllardır “Kleopatra Plajı” olarak anılıyor.
Plajın kumları bilimsel olarak incelediğinde ise denizin jeolojik yapısından dolayı yüzyıllar süren bir süreçte oluştuğu anlaşılmış. Kum taneciklerinin beyaz rengini ve kristal görünümünü içerdiği yoğun karbonattan aldığı belirtiliyor. Çok değerli olan bu kumların yok olmaması için plaj koruma altına alınmış. Denizine girilse de kumların üzerinde uzanmak, havlu sermek yasak. Adada 2 bin 500 kişi kapasiteli Roma dönemi antik tiyatrosu ayakta kalabilen en önemli yapı durumunda. Bunun dışında adayı çevreleyen surlar ve kuleler ile Apollon tapınağının kalıntılarından geriye çok az şey kalmış. Ada her yıl yaklaşık 150 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Tarihi: M.Ö. 10 bininci yılda ortaya çıkan Karia medeniyetinin bir şehri olarak kurulan Kedrai şehri bölgenin adını tarihte ilk duyuran yerleşim birimidir. Çamlı köyü ise Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde “Kallipolis” (Yunanca’da Güzel Kent) adıyla anılmış, bugünkü adını ise 1960’lı yıllarda almıştır. Osmanlı döneminde köyün verimli arazileri sarayın varlıklı aileleri tarafından kullanılmış.
Nüfus: 719 (2011 yılı)
Konut sayısı: 220
Okuma-yazma oranı: % 94
Ana geçim kaynağı: Turizm, tarım, balıkçılık
Görülecek yerler: Sedir Adası, İncekum Plajı, Boncuk Koyu, Gökova Körfezi
Yol ve ulaşım: Marmaris-Çamlı arası 12 kilometre. Muğla’ya ise 45 km uzaklıkta. Marmaris-Muğla karayolunun 11. Kilometresinden sola dönülerek köye ulaşılıyor. Marmaris’ten Çamlı’ya Temmuz ve Ağustos aylarında saatbaşı, diğer aylarda ise 10.00,14.00 ve17.30’da minibüs seferleri var.
Bitki türleri: Çam, sığla, sandal, yaban çileği, kesme, okaliptus, çınar, söğüt, dut, karaağaç
Hayvan türleri: Kuş türleri (kumru, serçe, atmaca, merge, balıkçı, martı, karatavuk, yaban güvercini), balık türleri (orfoz, mercan, kefal, levrek, lapa, barbun, takoz), arı türleri (sarıca, eşek arısı, banbus, bal arısı), domuz, tilki, ayı, sansar
Çetibeli
Nüfusuyla ve konut sayısıyla bölgenin en küçük köylerinden birisidir Çetibeli. Marmaris’e ve Gökova’ya karşı çok yakın olmasına karşın turizmden neredeyse hiç pay alamayan köyün ana geçim kaynağı hayvancılık. Arıcılık, bal üretimi ve tarım da köy ekonomisinin diğer önemli gelir kapıları. Köyün adının kaynağı için 2 farklı söylenti var. Yaygın söylentiye göre köy adını bir zamanlar bölgede yol kesen çetelerin varlığından dolayı çetelerden almış ve “Çetebeli” ismi zaman içinde Çetibeli’ne dönüşmüş. Diğer inanış ise bölgede görülen dikenli “çeti” bitkisinin köye adını verdiği yönünde.
1800’lü yıllarda Yörük yerleşimiyle oluşmaya başlayan köyde o yıllardan günümüze ulaşan taş evler de var. Marmaris-Muğla karayolunun kenarında kurulu olan köydeki evler, Karadeniz’deki kırsal yerleşimleri andırır şekilde dağınık halde yapılanmış.
Bölgenin diğer köylerinden en önemli farkı bir imar planına sahip olmasıdır. Bu nedenle, köyde yazın Marmaris sıcağından kaçan çok sayıda ailenin yazlık konutu bulunur. Bahçe düzenlemeleriyle dikkat çeken evlerin bahçesinde rengârenk her türlü bitki görülebilir.
Köyün içinden geçen dere, köy toprağına bereket katar. Çevresi çam ve sığla ağaçlarıyla kaplı olan köy, yürüyüş yapmak isteyenler için de uygun coğrafi koşullar sunar.
Marmaris bölgesinin en önemli doğal değeri olan Sığla ağacı (Liquidamber oreantalis) Çetibeli çevresinde yoğun olarak bulunur. Yeşillenmeye başladığı Mart ayından, yapraklarının kızıla dönüşerek döküldüğü Aralık ayına kadar eşsiz bir manzara ve bir o kadar güzel amber kokusu sunar.
Köyden geçenlerin yeterli zamanı olursa endemik bitki özelliği taşıyan sığla ağacını yakından tanımak için durmalarını ve orman içinde yürüyüş yapmalarını öneriyoruz.
Her ne kadar Çetibeli’nin denize kıyısı yok diye bilinse de aslında harika bir plaj Çetibeli sınırları içerisinde kalıyor. Akçakapız Yalısı isimli bu plaj köye yolla bağlanmadığı için yabancılar tarafından hiç bilinmez. Köyün ardındaki tepelikleri aşıp Gökova körfezine birleşen noktaya vardığınız zaman bu turkuaz mavisi suların görüntüsünden etkilenmemek mümkün değil. Köyde turizme hizmet veren bir at çiftliği ile yol kenarında tarihi bir değirmen bahçesinde kurulu bir restoran var. Bu değirmen Marmaris çevresindeki en eski değirmen olarak da biliniyor.
Köyün en yüksek tepesindeki kalıntılar bir kalenin veya gözetleme kulesinin varlığına işaret ediyor ancak bugüne kadar arkeolojik bir araştırma yapılmadığı için hangi döneme veya medeniyete ait olduğu bilinmiyor. Köyün en önemli tarımsal bitkisi pırasa. Lezzetli pırasa yemeklerinin yanında “lak lak” adı verilen patlıcan yemeği de meşhur. Ayrıca ebegömeci, kerdime, kazyak, turp ve körmen otları böreklerin içinde ya da zeytinyağlı olarak tüketiliyor.
Köy çevresindeki ormanlık ve sulak alanlarda ayı, domuz, tilki, kirpi, porsuk ve bölgede ender bulunan vaşak görülebilmektedir. Kuş çeşitliliği de fazladır. Köylüler ekili tahıl arazilerine zarar veren domuzdan, çambalı ürettikleri kovanlarını yok eden ayılardan oldukça şikâyetçiler! Vaşak ise bölgede son yıllarda sıkı korunan ve sayısı artan bir tür olup, köylülerin ormanda sık karşılaştığı hayvanlardan birisi.
Tarihi: Çamlı köyünün bir mahallesiyken sonraları köy statüsü kazanmış. Yerleşimin tarihi 1850’li yıllara dayanır. Gökova ile bu ovanın limanı konumundaki Marmaris arasında deve kervanı yollarının bir geçidi olarak kullanılmış. Köyün kurucuları olan Yörük aileleri 18 ayrı su kaynağı çevresinde yerleşmişler.
Nüfus: 380 (2011 yılı)
Konut sayısı: 120
Okuma - yazma oranı: % 98
Ana geçim kaynağı: Hayvancılık, arıcılık, tarım
Görülecek yerler: Asartepe, Akçakapız sahili, Sığla ormanı
Yol ve ulaşım: Marmaris-Muğla karayolu köyün içinden geçer. Marmaris’e 16, Muğla’ya 40 km uzaklıktadır. Marmaris-Muğla arasında her 15 dakikadaki karşılıklı seferlerle Çetibeli’ne de rahatlıkla ulaşılabilir.
Bitki türleri: Sığla ağacı, kızılçam, yaban çileği, kekik, adaçayı, zeytin, keçiboynuzu, ebegümeci, körmen
Hayvan türleri: Yaban domuzu, tilki, dağ keçisi, porsuk, kirpi, vaşak (karakulak)
Karaca
Mavi Yolculuk ve Gökova Körfezi deyince ilk akla gelen yerlerden birisi kuşkusuz Karacasöğüt Köyü’dür. Denizi sevin ya da sevmeyin, köyün güzel bir tabloyu andıran görünümü karşısında etkilenmemek elde değil. Köyün resmi adı Karaca olsa da halk arasında Karacasöğüt olarak bilinir.
1960’lı yıllarda Gökova’da geleneksel balıkçı teknesi “gulet”lerle başlayan ve bugün Güney Ege patentli bir Dünya markası olan Mavi Yolculuk, Karacasöğüt Köyü’nü önemli bir üne kavuşturdu. Köy, yatlar için doğal bir liman oluşturur. Kıyıdaki tesislerde teknelerin elektrik ve su ihtiyacı karşılanabiliyor. Küfre, Tuzla, Söğüt, Ayın Koyu ve İngiliz Limanı bölgenin en bilinen mavi yolculuk duraklarıdır. Cumhurbaşkanlığı Yaz Köşkü de köye bağlı Okluk Koyu’nda bulunuyor. Gökova Yelken Kulübü de köyün sınırları içerisinde faaliyet gösteriyor ve yetiştirdiği yelkencilerle Türk sporuna önemli katkı sağlıyor.
Çevresi çam ağaçlarıyla çevrili köy, Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde yer aldığından yapılaşma en alt düzeyde. Ayrıca çevredeki tarihi kalıntılardan dolayı 1. Derece Arkeolojik Sit alanı olarak da kayıt altında. Kalıntıların çoğu Helenistik döneme ait. Antik Amnistos ve Euthenna isimli yerleşimlere ait çok fazla bir şey kalmasa da henüz bölgede ciddi bir kazı çalışması yapılmamış Marmaris-Muğla karayolundan köye ayrılan 13 kilometrelik yol üzerinde doğanın her rengini görebilirsiniz. Yürüyüş ya da bisikletle gezinti için büyük keyif alacağınızı söylemekte yarar var. Köy, adını denizcilikle duyurmuş olsa da ana geçim kaynağı tarım ve arıcılık. Domatesi, şeftalisi ve çileği çok lezzetli. Marmaris’te pazarlarda satılan sebze-meyvenin yüzde 70’i Karaca Köyünden karşılanıyor. Köylüler seracılık yaparak yılın 12 ayı verimli topraklarından ürün alıyorlar. Bir deniz köyü olan Karaca’da ve çevre koylarda bulunan restoranlarda en güzel balık yemeklerini bulabilirsiniz. Meraklısına, Gökova Körfezinde balık avlama turu düzenleyen tekneler de hizmet veriyor. Köyün ortalama sıcaklığı yılın her dönemi Marmaris’ten 3 ya da 4 derece daha düşük.
Euthenna (Altın Sivrisi): Köyün yaklaşık 2 kilometre güneydoğusundadır. Antik dönemde Rodos’a bağlı bir yerleşim yeriymiş. 580 metreyle çevrenin en yüksek tepesidir. Doruğa varmadan yamaçta bir nekropol (mezarlık), doruğa yaklaşınca da sur ve tapınak kalıntıları, kaya mezarları ve sarnıçlar görülür.
Amnistos: Köyün yakınında bir burun üzerinde kurulu bir başka antik yerleşim kalıntısı. Günümüze kadar yalnızca surları ayakta kalmış. Kıyıda antik bir iskele uzantısı ve liman duvarı görülebilir.
İngiliz Limanı: Okluk Limanı’ndan devam eden yol, küçük Ayın Deresi ve Ayın Koyu’ndan geçerek Mal Bükü’nün sonunda koridor gibi uzayan, korunaklı İngiliz Limanı’na ulaşır. Bu liman doğal yapısı nedeni ile bütün rüzgârlara kapalı, yılın her dönemi sakin, huzurlu ve güvenlidir. 2. Dünya Savaşı sırasında Alman donanmasından kaçan İngiliz denizaltıları bu limana saklanmış, birkaç ay burada barınmışlar. Bu nedenle bölge halkı buraya İngiliz Limanı adını vermiş.
Löngöz: Teknelerin en çok ilgi gösterdiği yerlerden birisi. Çadır kurup, kamp yapmak için çok elverişli. Çevresi çam ve sığla ormanları ile kaplı. Her yönden rüzgârlara kapalı bir demirleme yeri olan koyun ardında, korunmuş ve ada çamlarıyla çevrili bir tuzlu su gölü bulunuyor. Koydaki restoranda yapılan odun ateşinde balık ve yaprak sarma turizm gezginlerinin başlıca önerisi.
Karacasöğüt Şelalesi ve Karacain Mağarası: Karacasöğüt’ten Okluk Koyu’na giderken 2-3 km sonra sağa ayrılmak gerekiyor. Şelalenin hemen altında doğal su havuzu var. Somalıkaya ve Suçıktı Mağarası adlı iki bölümlü mağaranın Somalıkaya Düdeni’nin ana giriş noktalarından biri de burada. Amatör gezginler mağaraya rehber eşliğinde girmeli ve 10 metreden fazla uzaklaşılmamalı. Somalıkaya Düdeninin 1 km batısında yeralan Suçıktı Mağarasının ise ancak 1 km uzunluktaki bölümü keşfedilebilmiş. İçindeki akarsuda şişme botla gezilebilen mağaranın turizme açılmasına yönelik çalışmalar sürüyor.
Tarihi: Bölgenin diğer bölümleri gibi Karya, Rodos, Mısır, Asur, Ion, Pers, Memadon, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu ve Menteşe Beyliği’nin egemenliklerinin ardından 1451’de Osmanlı egemenliğine girmiş. M.Ö. 226’da bölgede büyük bir deprem yaşandığı biliniyor. Osmanlılar zamanında eski adıyla Gelibolu, bugünkü adıyla Çamlı köyüne bağlıydı. Halkının çoğu Yörük kökenli. 1933 yılında ayrı bir köy tüzel kişiliği oldu.
Nüfus: 630 (2011 yılı)
Konut sayısı: 260
Okuma-yazma oranı: % 98
Ana geçim kaynağı: Tarım, arıcılık, turizm, balıkçılık, denizcilik
Görülecek yerler: Euthenna (Altın Sivrisi) ve Amnistos kalıntıları, Somaklı Kaya Mağarası, Ayın Koyu, Okluk Koyu, İngiliz Limanı
Ulaşım: Marmaris’e 23, Muğla’ya 58 kilometre uzaklıkta. Marmaris’ten köye yılın her ayı günde 3 kez dolmuş seferi var.
Bitki türleri: Kızılçam, adaçayı, kekik, defne, dağ çileği, piynar meşesi, sandal, defne, keçiboynuzu, zeytin, sığla, çınar, çaltı çalısı, püren, enir (mersin), zambak, nergis
Hayvan türleri: Domuz, ayı, tilki, tavşan, vaşak, kirpi, bukalemun, şahin, karga, karatavuk, saksağan, keklik, bülbül, saka, balık çeşitleri (çupra, barbun, mercan, lagos)
Yeşilbelde
Yeşilbelde adını, etrafını saran yemyeşil ve çok çeşitli bitki örtüsünden almış. Yeşillikler arasında gizlenmiş, kızılçam, sığla (günlük) ve okaliptüs ağaçlarıyla çevrili. Doğal sit alanı olarak korumaya alınmış bir köy, bu yüzden yoğun bir yapılaşma görülmüyor. Verimli topraklarında her türlü sebze ve meyve yetiştiriliyor. Bölgenin diğer köylerinde de yetiştirilen yerfıstığı Yeşilbelde’de en çok yetiştirilen tarımsal ürünlerden birisi.
Köy, Gökova kıyısındaki Dünyaca ünlü koylara gelen yatların organik sebze-meyve ihtiyaçlarını sağlayarak gelir elde ediyor. Tarım dışında hayvancılık da yapılan köyün çevresinde Ege bölgesinin tipik bitki örtüsü olan zeytin ağaçlarına da sık rastlanır. Hemen her evin avlusu asmalarla süslenmiş.
Köy mezarlığının yanında küçük tepeciğe yaslanmış antik mezar bu bölgenin Dalyan ve Akyaka’dan sonra aynı tarzda yapılmış 3. bilinmeyen “kaya mezarı”. Karşısındaki antik akropol de henüz kazı yapılmamış şekilde keşfedilmeyi bekliyor.
Köyü çevreleyen tepelerde görülen zambak yaprağına benzer bitki “Ada soğanı”. Köylüler bu bitkinin soğanını topraktan çıkarıp ezerek vücutlarında ağrı olan yere sararak ağrılarını dindiriyorlar. Çam ve okaliptüs balı köye gelen ziyaretçilere köy içinde satışı yapılan ürünler. Köylüler ayrıca turistlere tarladan çilek toplatarak da gelir elde ediyorlar.
Tarihi: Geçmişte “Darıca” adıyla Karaca köyünün mahallesiyken daha sonra Yeşilbelde adıyla 1998 yılında köy statüsüne kavuşmuş.
Nüfus: 212 (2011 yılı)
Konut sayısı: 75
Okuma-yazma oranı: % 98
Ana geçim kaynağı:Tarım, hayvancılık,arıcılık
Görülecek yerler: Antik kaya mezarı,ormaniçi yürüyüş yolları
Yol ve ulaşım: Marmaris’e 10 km uzaklıkta olan Yeşilbelde’ye 2 ayrı yoldan gidilebiliyor. Marmaris-Datça yolunun 9. Kilometresinden ayrılan yoldan 1 km sonra köye ulaşılıyor. Ya da Muğla yönünden geliyorsanız Muğla-Marmaris karayolunun 44. Kilometresinden (Marmaris yönünden geliyorsanız 12 km sonra) ayrılan Karacasöğüt/Yeşilbelde yol ayrımı da sizi köye getirir. Köy, yol ayrımından 10 km uzaklıkta. Köye toplu taşıma seferi olmayıp, özel araçla gitmek gerekiyor.
Bitki türleri: Kızılçam, sığla, zeytin, okaliptüs, dağ çileği, ada soğanı, meşe, piynar meşesi, sandal, çitlembik, keçiboynuzu, defne, çaltı çalısı, tespih ağacı, fıstık çamı, mersin, püren, adaçayı, kekik.
Köydeki hayvan türleri: Yaban domuzu, ayı, çakal, tilki, tavşan, doğan, keklik, porsuk, vaşak, kirpi, karatavuk, keklik, saksağan, kızıl şahin, baykuş, bülbül, saka.
Hisarönü
Tarih açısından Marmaris çevresindeki en zengin köydür. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde bölgenin temiz denizinin ve yemyeşil doğasının birçok hastalığa iyi geldiğine inanılmaktaydı. 76 kilometrekarelik yüzölçümüyle Marmaris’in en büyük köyü olan Hisarönü, bu anlamda ülke genelinde de ilk sıralarda yer alır. Önemli siyasetçilerin ve devlet adamlarının yaz aylarında tatillerini geçirdiği bir bölgedir.
Eren Dağı üzerindeki Pazarlık adı verilen düzlükte Kastabos kentçiğinin kalıntıları var. Burası antik dönemlerde bölgenin tapınma merkeziymiş. Kastabos’ta bugün görülebilen kalıntılar Hemithea Tapınağı’na ait. Tapınak, hastaların rüyalarında tedavi edildiği, özellikle çocuğu olmayan kadınların tedavi edildiği bir sağlık tapınağıymış. Hisarönü köyünün tarihte Bybassos şehri olarak anılan antik şehrin devamı olduğu belirtiliyor. Bu nedenle yalnızca yüksek yerlerde değil, liman olarak kullanılan bugünkü plaj bölgesinde de kalıntılara rastlamak mümkün. Sığ denizi ve uzun plajlarıyla Marmaris çevresinde deniz turizminin en çok yapıldığı köydür. Sahil şeridi 115 km uzunluğuna sahiptir. Her zaman esintili olan havasının ve temiz suyunun astım ve kalp rahatsızlığı olanlara iyi geldiği biliniyor. Esintili hava rüzgâr sörfçülerini Hisarönü’ne çeker. Bölgenin en iyi rüzgâr sörfü alanıdır.
Köyün en önemli coğrafik özelliği, Datça-Bozburun yarımadası üzerinde kurulu bulunduğu alanın bir tarafının Gökova Körfezi’ne, diğer tarafının ise Hisarönü Körfezi’ne bakmasıdır. Yatlarıyla tatil yapanlar için İnbükü Koyu, Kartal Koyu, Tavşan Adası ve Bencik Limanı en uygun yerler. Marmaris çevresinde güneşin batışının en güzel Hisarönü sahilinden izlendiğini de söylemek gerekir.
Köy sınırları içinde Türkiye’nin en lüks konaklama tesislerinden en büyük çadır kamp alanına kadar çok seçenekli konaklama olanakları var. 5 bin çadır kapasiteli Çubucak çadır kampı ile Dünyanın en güzel koylarından olan Bördübet ve İnbükü koylarındaki kamping alanlar doğanın eşsiz güzelliklerinin tam kucağında bir tatil sunar. Köy sınırlarında çok sayıda pansiyonun yanısıra butik otel, hatta yalnızca yelkencilere hizmet veren konaklama tesisi de var. Köy merkezinde bulunan at çiftliklerinde hem eğitim verilir, hem de atlarla sahile ve orman içine turlar düzenlenir. Yüksek tepelerle çevrili köyü gezmek için en iyi yol da budur.
“Gökçopur” denilen bir tür sebzeli balık yemeği, evlerde yapılagelen geleneksel bir yemek çeşididir. Bir de mısır ekmeği konusunda uzman olan Hisarönü’nde mısır ekmeği almanızı öneriyoruz. Çam ve çiçek balı da köyün önemli ürünleri arasındadır.
Tarihi: Köyün kuruluşu M.Ö. 7. yüzyıla kadar dayanmakta. Bergama Krallığı, Roma, Bizans ve Menteşeoğulları, 1451’den sonra ise Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde yaşamış. Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında Rodos kuşatması sırasında Marmaris’e gelmiş, Rodos’un fethinden sonra askerlerin bir kısmı Marmaris’e, bir kısmı ise Hisarönü köyüne yerleşmişler. Köyün eski ismi Erine iken, Cumhuriyetin ilanından sonra Hisarönü olmuş.
Nüfus: 2214 (2011 yılı)
Konut sayısı: 900
Okuma-yazma oranı: % 97
Ana geçim kaynağı: Turizm, tarım, hayvancılık, balıkçılık ve arıcılık
Görülecek yerler: Hisarönü Kalesi, Kastabos kalıntıları, İnbükü Koyu, Bencik Koyu, Tavşan Adası, Bördübet Koyu, Değirmenyanı’ndaki tarihi değirmen
Yol ve ulaşım: Marmaris-Datça karayolunun 22. kilometresinden sola dönüldükten 1 km sonra Hisarönü Köyü’nün merkezine varıyorsunuz.
Köyün Marmaris’e yakın olan ucunda bulunan Değirmenyanı Mahallesi ile merkezi arasında tam 6 km mesafe vardır. Köy merkezi Marmaris’e 23 km uzaklıkta. Köyle Marmaris arasında 12 ay boyunca her saat başı karşılıklı dolmuş seferleri var. Bu seferler yaz aylarında 24.00’da, kış aylarında ise 21.00’da sona eriyor.
Bitki türleri: Kızılçam, sığla, defne, mersin, maki, piren, karabaş, adaçayı, kekik
Hayvan türleri: Ayı, yaban domuzu, tilki, kirpi, porsuk, tavşan, karatavuk, ördek, serçe, küçük tatlı su kaplumbağası, balık çeşitleri (lagos, mercan, çupra, levrek, kefal)
Orhaniye
Hisarönü Körfezi kıyısındaki en önemli turizm merkezlerinden birisi Orhaniye’dir. Körfeze gelen yatlar mutlaka Orhaniye’de gecelerler. Koyda deniz her zaman çarşaf gibidir. Çevresindeki çam ormanlarının rengi suya vurmuş, deniz sadece buraya özgü bir renge sahip olmuştur. Çevre o kadar sakindir ki, kendinizi suya bıraktığınızda yüzerken çıkardığınız sesten başka bir ses duyamazsınız.
Köyün en önemli turistik değeri, mitolojik öyküsü ve coğrafi yapısıyla ilgi çeken Kızkumu’dur. Bu ilginç doğal güzellik denizin ortasında kiremit renkli, iri taneli kum ve minik çakıllardan oluşan batık bir patika yol görünümündedir. Plaj olarak da ilgi gören 600 metrelik kum setin sonuna kadar yürüyenler, rüzgâr ve dalganın etkisiyle asırlar boyunca şekillenen Kızkumu’nun ilginç yapısı karşısında şaşkınlık yaşarlar. Yaz aylarında günde 2-3 bin kişi arasında ziyaretçi ağırlayan köyde çok sayıda pansiyon, motel, hatta butik otel bulabilirsiniz.
Kızkumu Mitolojisi: Eski zamanlarda, bölgedeki hükümdarın kızı ile bir balıkçı, birbirlerine âşık olmuş. Kız ile balıkçı gizli gizli buluşmaya başlamış. Balıkçı denizden geliyor, kız kumsalda onu bekliyor, bulunduğu yeri ışıkla işaret ediyormuş delikanlıya. Gün ağarana kadar birbirlerine aşk oyunları yapıyorlarmış. Hükümdar, bunu zaman içerisinde öğrenir ve kızını takip ettirir. Bir gece askerlerine kızını yakalamalarını ve kumsalda ışıkla balıkçıya işaret göndermelerini emreder. Delikanlı, ışığı görünce atlar kayığına ve bir manga askerin üzerine doğru kürek çeker. Kız, askerlerin elinden kurtulur ve koşmaya başlar sevdiğini kurtarabilmek için; ama koyun öbür ucuna yetişmesi imkânsızdır. Atar kendini sulara. İşte o anda bir mucize gerçekleşir! Kızın suda adım attığı her yer bir patikaya dönüşürken peşinden koşan askerler bastıkça denize gömülürler. Kız, kayığa kadar koşar. Ancak bir okçu, tam o anda delikanlıyı hedefleyip ok atar. İki sevgili birbirine sarılmışken ok kızı bulur. İşte o kumlar, kızın kanı denize karışınca kırmızıya boyanır. Delikanlı yaralı sevgilisini aldığı gibi gider. Sonrasını ne gören vardır, ne de duy…
Bybassos kalıntıları: Kızkumu’nun hemen açığında, Orhaniye koyunun ortasında bir ada ve adanın tepesinde de kale kalıntıları var. Kalenin, bölgede kalıntılarına rastlanan Bybassos antik kentine ait olduğu sanılıyor. Tekne kiralayarak adaya, patika yolu izleyerek tepedeki kale kalıntılarına çıkabilirsiniz. Karşınıza çıkacak olağanüstü manzara yorgunluğunuzu bir anda alacaktır.
Bybassoslular, komşu Turgut Köyündeki şelaleden kemerler ve sualtına döşedikleri borularla kaleye su getirmişler. Bugünkü Orhaniye köyünün Bybassos antik kentinin bulunduğu tepenin yamacına kurulu olduğu sanılıyor. Sur kalıntıları ise orman içinde dağınık bir arazide yer almaktadır.
Orhaniye’den Hisarönü körfezine tekne turları da düzenleniyor. Selimiye, Hisarönü ve İnbükü gibi koylar ziyaret ediliyor. Turun durak yerlerinden birisi olan Dişlice Adası da küçük kanyonları ve ilginç kaya yapısıyla dikkat çekiyor. Hisarönü yönünden gelişte Keçibükü bölgesindeki yatların ihtiyacını karşılayan bir marina karşınıza çıkıyor. İçindeki manastır kalıntıları ve bahçedeki mozaikler görülmeye değer. Köyün denizi ve çevresi dalış, su kayağı, olta balıkçılığı, su altı avcılığı, bisiklet ve doğa yürüyüşü için son derece uygun.
Köyde yetiştirilen yer fıstığı tadı ve kokusu nedeniyle yörenin en önemli tarımsal ürünleri arasındadır. Aynı şekilde kayısı da çok lezzetlidir ancak her geçen gün üretimi azalmaktadır. Osmaniye ve Hisarönü köyleriyle birlikte çambalının ve kekik balının en yoğun üretildiği köydür. Köyde her yıl Eylül ayı sonunda “bal şenliği” düzenleniyor.
Köyün geleneksel yemeği bir balık yemeği olan “alahoş”tur. Balık, tam değil, yarı kızartılarak yapılır. Bölgede köylülerin birçok hastalık için kullandığı kekik suyu ve yağı, karacaot, defne, narpuz, okaliptüs ve mersin bitkilerinin yağı ile adaçayından elde edilen elma yağı da Orhaniyeliler tarafından üretilmeye devam ediyor.
Tarihi: M.Ö. 3. yüzyılda Bybassos kenti olarak adı anılan köyün daha sonraki dönemlerde adı Kırvasil olmuş. Rodos Şövalyelerinin de kullandığı Bybassos Kalesi, bir dönem korsanlar tarafından sığınak olarak kullanılmış. Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında bulunduğu dönemde vergiden muaf tutulan Simi Adası halkı yatırımlarda bulunmak için bu bölgeden toprak alır.
Nüfus: 1056 (2011 yılı)
Konut sayısı: 400
Okuma-yazma oranı: % 98
Ana geçim kaynağı: Tarım, hayvancılık,arıcılık, turizm.
Görülecek yerler: Kızkumu, Bybassos kalesi, Kocapınar’daki tarihi cami, Kızkumu’nun karşı kıyısındaki tatlı su kaynağı
Yol ve ulaşım: Marmaris-Datça karayolunun 22. kilometresinde Hisarönü yönüne sola döndükten sonra asfalt yolu takip ederek 8 km sonra köye ulaşıyorsunuz. Diğer bir yol ise Marmaris-İçmeler-Osmaniye köyü-Bayır köyü-Turgut Köyü üzerindendir ama yolun uzunluğundan dolayı yalnızca bu hattı görmek istiyorsanız önerilir. Marmaris’ten Orhaniye’ye her gün 08.30, 10.00, 12.00, 14.00, 15.00, 16.00,18.00,19.30 ve 21.00 saatlerinde dolmuş seferleri yapılıyor.
Bitki türleri: Kızılçam, kekik, adaçayı, defne, zeytin, narpuz
Hayvan türleri: Yaban domuzu, tilki, porsuk, kirpi, şahin
Turgut
Turgut, tarihiyle ve doğal güzelliğiyle bölgenin en çok tanınan köylerinden. Sahip olduğu tarihi ve doğal zenginlikler nedeniyle “sit” alanı ilan edilerek koruma altına alınmış. Bakirliğini ve güzelliğini koruyarak sürdürüyor. Manzarası, sahili, plajları, şelalesi görülmeye, havası da solumaya değer bir köydür.
Turgut Köyü, komşu Orhaniye ve Selimiye köyleri arasında, üç yanı tepelerle çevrili, deniz seviyesinde bir ova üzerinde kurulu. Çevresi, bölgenin karakteristik ağacı olan kızılçam ile kaplıdır. Köyün bahçeleri zeytin, portakal, mandalina, limon, badem, incir, ceviz, dut, nar, avokado, muz ve okaliptüs ağaçlarıyla dolu. Turgut vadisi eski çağlarda denizmiş, zamanla alüvyonlarla dolmuş. Günümüzde, denizden üç kilometre içeride açılan kuyulardan deniz kabuklarının çıktığına tanık olunuyor. Toprakları çok verimli, yılda üç defa ürün alınıyor. Turgut’ta ve çevre köylerde yetişen yer fıstığı Türkiye’nin en kaliteli fıstık çeşitlerinden birisi; ancak iç ve dış piyasada fıstığın istenilen fiyata satılamaması fıstık ekimini bitirmiş. Son yıllarda Turgutlular kendilerinin yiyeceği kadar fıstık yetiştiriyorlar. Sonbaharda ve kışın çok yağış alır.
Köy merkezinde 2 kilometre uzaklıktaki plaj ve koy, yalnızca bölgenin değil, Türkiye’nin en bakir ve güzel koylarından birisi. Bu koyda Bizans Dönemi’nden kalma bir kilise ve üç odalı bir hamam kalıntısı bulunuyor. Sahilin sağ tarafı deniz börülcelerinin yetiştiği yarı sulu yarı kuru bir alandır. Baharda ve yazın yemyeşil olan börülceler, sonbaharda pembeleşir. Börülcelerin pembesiyle denizin mavisi muhteşem bir görüntü yaratır.
Köy turları sırasında bölgenin turistler tarafından en sık ziyaret edilen camisinin de bulunduğu köy meydanında asırlık çınarın altında dinlenirken köylülerle birlikte çayınızı yudumlayabilirsiniz. Meydanın yanı başındaki tezgâhlarda ise yer fıstığı, elişi ürünleri, çeşitli hediyeliklerin satışı yapılıyor.
Turgut Şelalesi: Bölgenin en çok ziyaret edilen mesire alanı ancak şelalesi büyük, ulu bir şelale değil. 6-7 metre yükseklikten dökülen şelaleyi çevreleyen çam ve amber kokulu sığla ağaçları en sıcak yaz günlerinde bile vücut üzerinde sakinleştirici bir etki yaratır. Kendinizi şelalenin altındaki küçük gölcüğün buz gibi suyuna bırakıp rahatlayın. Şelalenin gözlemesi, alabalığı, ayranı lezzetli bir öğle yemeği keyfi sunuyor. Şelale çevresi “kaplan” kelebeklerinin de üreme bölgesidir.
Hydas/Hygassos antik kenti: Köyün güneydoğusunda denize dik inen dağların üzerinde kurulu bir yerleşim yeriymiş. Ege ve Akdeniz arasındaki ticaret yollarını kontrol etmesi açısından önemli bir konumdadır. Bozburun Yarımadasında varlıkları bilinen, fakat bugüne kadar literatürde sadece yarısı yer alan 18 adet kale yerleşiminden sadece birisidir. Kyklopik sur duvarları ile çevrelenmiş ve içinde bir akropolisin bulunduğu şehir, bir limana da sahipmiş.
Yerleşim, Geç Tunç Çağ sonundan Geç Antik Dönem’e kadar kullanılmış. Buluntular, Hydas’ı kuranların Minos-Miken kültürünü benimsemiş göçmenler olabileceğini gösteriyor. Turgut Köyü’nden şelaleye doğru giden yol üzerinde sağ taraftaki yamaçlarda göreceğiniz piramidal görünümlü bir anıt mezar dikkat çekicidir. Yapının alçak girişi çökmüş durumda. M.Ö. 4. veya 3. yüzyıla ait bir yazıttan anlaşıldığına göre mezar Diagoras isimli bir savaşçıya ait
Turgut Kalesi: Köy yakınlarında, yaklaşık 300 metrelik bir tepede bulunuyor. Kalenin 300 metre yakınına kadar toprak bir yoldan araçla çıkılabiliyor. Geriye kalan bölüm ise oldukça dik ve burayı yürümek gerekiyor. Bybassos antik kentine ait olduğu sanılan kalenin duvarları kısmen yıkılmış. Kalenin üstünde Orhaniye ve Hisarönü koylarının heyecan verici manzarasıyla karşılaşıyorsunuz.
Tarihi: Roma ve Bizans döneminde köyün adı Ella imiş. Cumhuriyet’in ilanından sonra Turgut adını almış. Geçmişte Turgutlular ulaşımla ilgili büyük güçlükler yaşamışlar. 1950’den önce tekneyle Çubucak’a geçip oradan Datça’ya gidebilirlermiş. Yolların yapılmasıyla Marmaris’e ulaşım Bayır-Turunç yolu üzerinden sağlanmış. 80’lerden sonra ise Orhaniye ve Hisarönü üzerinden Marmaris’e olan ulaşım kısalmış.
Bitki türleri: Kızılçam, günlük ağacı, çınar, zeytin, yaban çileği, harnup, böğürtlen, hayıt, çıtlık, yaban mersini, alıç
Hayvan türleri: Yaban domuzu, tilki, porsuk, oklu kirpi, sansar, su kaplumbağası, tatlı su yılan balığı, kaplan kelebeği
Nüfus: 629 (2011 yılı)
Konut sayısı: 250
Okuma-yazma oranı: % 97
Ana geçim kaynağı: Turizm, arıcılık, tarım
Görülecek yerler: Şelale, Kale, piramid mezar, Hydas kalıntıları, sahil
Yol ve ulaşım: Marmaris’ten Turgut’a iki farklı yoldan ulaşabilirsiniz. Sık kullanılan yol Marmaris-Hisarönü-Orhaniye-Turgut hattıdır. Bu yol yaklaşık 33 km’dir. Diğer seçenek ise daha çok İçmeler ve Turunç tarafından gelenlerin kullandığı bir yoldur. Marmaris-İçmeler-Osmaniye köyü-Bayır köyü üzerinden yaklaşık 38 km sonra Turgut’a varırsınız. Marmaris’ten Turgut’a hergün 10.00, 12.00, 14.00, 16.00, 18.30 ve 21.00’da dolmuş seferleri bulunuyor. Kış aylarında son sefer 18.30’da.
Selimiye
Turgut Köyünün “yeşillik denizinden” kurtulmanızla birlikte Selimiye’nin kristal mavi güzelliğiyle karşılaşır, şaşırır ve hayran kalırsınız. Dağlar birden koyu orman dokusunu yitirip tipik Akdeniz-Ege makiliklerine dönüşür. Bunlara badem, zeytin ağaçları eklenir. Ardından Selimiye Köyü tablo gibi, yamaçlardan kıyıya doğru serpilmiş evleriyle sizi selamlamaya başlar.
Arazi yapısının dik yamaçlardan oluşması, diğer köylere göre suyunun daha kısıtlı oluşu insanları denize dönük yaşamaya zorlamıştır Selimiye’de. Genelde Türkmen Yörük kültürü hâkim olsa da Girit kökenli Türklerin yerleştiği bir köydür.
Selimiye koyu, Marmaris-Bodrum arasında kalan en önemli mavi yolculuk duraklarından birisi, Çevredeki tepeler boz renkli kayalarla kaplı olsa da kıyı bölümü yeşillikler içerisinde. Deniz suyu çok temiz ve durgun, ancak kıyıda kumsal alan yok. En yakın kumsal plaj, köy merkezinden 2 kilometre uzaklıktaki “Sığ Liman”. Fırtınalı havalarda doğal liman olan koy, doğal havuz biçiminde. Volkanik yapıya sahip bölgede deniz derinliği sahilden 15 metre açılınca 30-40 metreye ulaşıyor. Sahil boyundaki küçük restoranlar deniz ürünleri ve zeytinyağlı meze ağırlıklı menüler sunuyor.
Mezelerde bölgede yetişen kekik, ebegümeci, ısırgan otu bol bol kullanılır. Balık ise çok taze ve çeşit çeşit. Türüne göre ızgara veya buğulama yapılıyor. Buğulamada organik zeytinyağı ve defneyaprağı kullanılıyor. Unlu balık, patlıcanlı taze börülce, kabak çiçeği dolması, patlıcan gallesi köye özgü yemekler.
Kalabalıktan, gürültüden uzak, huzurlu bir görünümü var köyün. Küçük ama kaliteli hizmet veren pansiyonları, motelleri, apart otelleri yaz boyunca aşırı ilgi görüyor. Tatilciler yürüyüş, oltayla balık yakalama, kano, dalış gibi çeşitli etkinliklerle zaman geçiriyor. Köyü çevreleyen badem ağaçları Şubat ayı başlarında bembeyaz çiçeğe bürünüyor ve kar yağmış gibi bir görüntü ortaya çıkarıyor. Havasındaki oksijenin bolluğu nedeniyle köyde 100 yaşını aşan çok sayıda kişi yaşıyor.
Köyün çevresinde 3 kale kalıntısı bulunuyor. Biri Selimiye’nin en yüksek tepesinde, diğeri Sarıkaya tepesinde, üçüncüsü ise Kızılköy Mahallesi’nde. Kıyıdan 100 metre açıkta teknelere yol göstermek için inşa edilmiş gözetleme burcu, deniz feneri, manastır ve tiyatro görülmeye değer kalıntılar. Bölgedeki batıklardan çıkartılan kalıntılar ise Bodrum Sualtı Müzesinde sergileniyor
Kameriye (Kamelya) Adası: Selimiye’den kalkan günlük tekne turlarının ilk durağıdır. Sahilden kolaylıkla tırmanılabilecek yükseklikte bir manastır bulunuyor. Siyah, beyaz, gri deniz taşları döşenerek yapılmış mozaik, manastırın bahçesini süslüyor.
Tarihi: Bugün Turgut Köyü sınırları içinde kalan ve M.Ö. 600’lerde kurulmuş olan Hydas yerleşimine yakın bir noktada olduğundan önce Hidas, Bizans döneminde ise Losta olarak anılmış. 1391 yılında Osmanlı topraklarına katılmış. Cumhuriyetin ilanından sonra ulaşım kolaylaşmış ve köy bugünkü yerleşim yerine kaymış.
Söğüt
Tarihiyle, kültürüyle, yemekleriyle ve deniziyle Marmaris çevresinin en özellikli köylerinden birisidir Söğüt. Köyün eski adı olan “Saranda”, geçmişte bölgede sayıları fazlaca olan Rumlardan kalma. Günümüzde ana geçim kaynağı turizm olan Söğüt’ün geçmişinde tarım ve denizcilik ön plandaymış. Yunan adalarına yakınlığı nedeniyle bir ticaret limanı olarak da kullanılmış.
Günümüzde ana geçim kaynağı turizm olan Söğüt’ün geçmişinde tarım ve denizcilik ön plandaymış. Yunan adalarına yakınlığı nedeniyle bir ticaret limanı olarak da kullanılmış. Tarih boyunca eğitime önem vermiş ve bölgenin öğretmenleri, doktorları, avukatları bu köyden çıkmış. Çoğu Türkmen kökenli olan halkın bir bölümü ise Balkanlardan gelip yerleşmiş. Köy, karayoluyla ulaşmak isteyenler için Bozburun yarımadasının sapa bir noktasında kaldığından turizm hareketi çok yoğun değil. Ama mavi yolculuk tekneleri için önemli bir liman. Köyün güneybatısında, okulun arkasındaki tepecik üzerinde Thysannos yerleşimi kalıntıları var. Kazı yapılmadığından çok fazla bir şey görünmüyor. Antik kalıntılar arasında duvar kalıntıları ve temel izleri var.
Cumhuriyet (eski adı Saranda) Mahallesi, köyün merkezine 3 km uzaklıkta. Söğüt’ün denize açılan kapısı olarak görülüyor. Yamaçlardan kıyıya doğru inerken etkileyici bir manzara ile karşılaşırsınız. Çevre ve karşı adalar her ne kadar yeşili az, boz renkli toprak parçaları olarak görünse de Ege Denizi’nin masmavi sularıyla bir uyum içerisindedirler. Açıkta görülen büyük ada Yunanistan’a ait olan Simi (Sömbeki) adası. Eğer pasaportunuz yanınızdaysa ve vize sorununuz yoksa yakınlardaki Bozburun beldesinden tekneyle geçiş yapabilirsiniz. Bu bölge kırsal bir yaşam isteyen Avrupalı turistlerin de dikkatini çekmiş durumda. Bölge turizmcilerinin girişimiyle turizme kazandırılan köy evleri yılın her dönemi misafir ağırlıyor. Bu turizm hareketi Türk köylüsünü yakından tanımak, sakin bir tatil geçirmek ve doğal ürünlerle beslenmek isteyenler için düşünülmüş ve bölgedeki tüm köylere yayılmaya başlamış. Tek katlı ve taş evleriyle, berrak deniziyle, balık restoranlarıyla ve tertemiz köy havasıyla Söğüt köyü turizme en hazır köylerden birisi.
Köyde turizmin yanında badem ve keçiboynuzu da ekonomiye destek sağlıyor. Özellikle keçiboynuzunun son yıllarda sağlık için artan önemi köyde küçük bir sektör oluşmasına yol açmış. Köyde üretilen keçiboynuzu pekmezi başka şehirlerden bile talep görüyor. 90’lı yıllara kadar çok miktarda üretilen, bugün yalnızca Marmaris ve çevresine satışı yapılan Söğüt baklası da lezzeti nedeniyle aranılan bir sebze. Mevsiminde bulabilirseniz mutlaka köyde bakla yemeği veya mezesi deneyin. Palamut Çeşmesi yakınındaki köy lokantası da kavurmasıyla meşhur. Sahildeki restoranlarda en çok bulunan balık çeşitleri sinarit, fangri, sokkan, melanur, istina, takoz, mantık, eskina, trança, akya, lâhos.
Tarihi: Söğüt’ün tarihi, yakınlarındaki Bozukkale (Loryma) ile birlikte M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanır. O dönemin bölgedeki en önemli yerleşimi olan Rodos adasının karşısında yeralan bu bölgeye “Rodos Peraia”sı denirmiş. Sırasıyla Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı egemenliği yaşamış.
Çok sayıda Rum kökenli vatandaşın yaşadığı, tarih boyunca komşu adalarla ilişkisi en yoğun olan bölge köylerindendir. 1912-1940 yılları arasında Rodos İtalyanların yönetimindeyken tarım üretiminde en üst düzeye çıkmış ve Ege adalarına sebze-meyve satmış. 2. Dünya Savaşından sonra Yunan adalarıyla ticaret azalınca süngerciliğe yönelme olmuş. Özellikle bakla yetiştiriciliğinde çok öne çıkmış. Seracılığın gelişmesiyle önemi azalan baklanın yerini, 90’lardan sonra turizm almış.
Nüfus: 1672 (2011 yılı) Konut sayısı: 900
Okuma-yazma oranı:%100
Ana geçim kaynağı: Turizm, tarım, hayvancılık, denizcilik, balıkçılık.
Görülecek yerler: Taş evler, Thynassos antik kenti kalıntıları, keçiboynuzu ve sakız ağaçları.
Yol ve ulaşım: Söğüt’e Bozburun veya Bayır yolu üzerinden ulaşabilirsiniz. Marmaris-Hisarönü-Orhaniye- Turgut-Selimiye-Bozburun-Söğüt hattı dolmuşların da kullandığı yoldur. Yaklaşık 56 kilometredir ve 1 saat sürer. Marmaris’ten Söğüt’e yaz döneminde 12.00,15.00,17.00 ve 19.30’da, kış döneminde ise 12.00, 14.00, 16.00 ve 18.30’da dolmuş seferi var. Diğer hat ise Marmaris-İçmeler-Osmaniye-Bayır-Söğüt hattı. Daha çok bölgeyi gezerek öğrenmek isteyenlerin tercih ettiği bir yoldur. Bayır ile Söğüt arasında kıvrımlı, dik ve ıssız yamaçlardan geçer. 44 kilometre uzunluktaki bu yol da yaklaşık 1 saat sürüyor.
Bitki türleri: Keçiboynuzu, defne, kekik, adaçayı, badem, incir, zeytin, meneviş (sakız ağacı), sandal, mersin, piren, kır lalesi, papatya.
Hayvan türleri: Kaya kartalı, doğan, şahin, dağ keçisi, domuz, tilki, porsuk, oklu kirpi, yumak kirpi, sansar, sincap, gelincik, çakal, kuzgun, karatavuk.
Copyright © 2023 Tüm hakları saklıdır. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız. iletisim@gelecekmarmaris.com Sitemizde yer alan resim ve yazıların tüm hakları saklıdır. Hiçbir materyal, izinsiz kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
|